Sarı kantaron tıpkı adı gibi sapsarı pek sevimli çiçekleri olan bir bitkidir. Kendisi, güzelliğinin altında öyle de uyumlu ki dünyanın neredeyse her yerinde yetişebiliyor, Asya’dan Amerika’ya dek dünyanın farklı kıtalarına, farklı iklimlerine uyum sağlayabiliyor.
Halk arasında üzerindeki minik deliklerden dolayı binbirdelik otu olarak da anılan sarı kantaronun özellikle çiçekleri ve kökü önemli bir şifa kaynağı olarak görülüyor. Piyasada en çok kurusu, yağı ve çayı bulunan bu bitki, çok eski zamanlardan beri vücuda sağladığı yararlar nedeniyle pek gözde. Son olarak kendisinin tarlalarda ve yokuşlarda kendiliğinden yetişme özelliği olduğunu da söylemeden geçmeyelim.
Sarı kantaronu kısaca tanıdık ama bu daha bir şey değil, siz asıl sarı kantaron ne işe yarıyor onlara bir bakın bizce. İşte karşınızda sarı kantaronun faydaları:
Antiseptik özellikler gösterdiğinden vücudu mikroplara karşı koruyor.
İltihap önleyici etkiler göstererek vücutta oluşan iltihaplanmaların hızla iyileşmesine destek oluyor.
Hücrelerin daha hızlı yenilenmesini sağladığından yaraların da hızla iyileşmesine yardımcı oluyor.
Egzama, varis gibi cilt rahatsızlıklarında da olumlu etkiler gösterdiği biliniyor.
Çay olarak tüketildiğinde hazmı kolaylaştırıyor, iştah açıcı bir etki gösteriyor.
Aynı şekilde sindirim üzerindeki olumlu etkileri sayesinde gastrit sorunu yaşayanlara da destek oluyor.
En önemli etkilerinden biriniyse kansere karşı gösteriyor ve kanserli hücrelerin büyüyüp çoğalmasını engelliyor.
Vücudumuzdaki birçok hormonun düzenli bir şekilde salgılanmasına destek oluyor, bu sayede özellikle kadınların adet dönemlerinde sıkça başvurdukları arasında yer alıyor.
Adet sancılarını dindirme konusunda etkili olduğu bilinen sarı kantaron, menopoz dönemindeki kadınların da sıkça başvurduğu bitkilerden sayılıyor.
Sarı kantaron aynı zamanda bel ve baş ağrısı gibi sıklıkla yaşanan ağrıların da azalmasında önemli bir rol oynuyor.
Doğal bir antidepresan etkisi göstererek sinirleri yatıştırıyor.
Bu özelliği sayesinde stres kaynaklı uykusuzluğun, kaygı, korku gibi hislerin azalmasını sağlıyor.
Mutluluk hormonlarının salgılanmasını destekleyerek depresyon gibi olumsuz ve ciddi sorunlardan kurtulmaya yardımcı oluyor.
Ciltte oluşan sivilcelerle baş etmeyi de bilen sarı kantaron, sivilcelerden kalan izlerin de geçmesini sağlıyor.
Son olarak, güneş yanığı gibi dönemsel cilt lekelenmelerinde de olumlu etkileri olduğu için sıkça kullanılıyor.
Sarı kantaronun bu kadar faydasını gördükten sonra onu denemek istemeniz oldukça normal. Peki ama sarı kantaron nasıl kullanılır?
Öncelikle piyasada sarı kantaronun yağını ve çayını hazır paketler halinde bulabileceğinizi söyleyerek başlamakta fayda var. Ancak tabii ki seçeceğiniz markaların ve satın alacağınız aktarların güvenilir olduğundan emin olmalısınız.
Bunun dışında dilerseniz yine aktarlardan kurutulmuş sarı kantaron alıp evde kendiniz de çayını yapabilirsiniz. 1 su bardağı sıcak suyun içine yaklaşık 2,5-3 çay kaşığı kadar kurutulmuş sarı kantaron ekleyin ve bu şekilde 10 dakika demleyin. Demlenen çayı süzüp afiyetle tüketebilirsiniz. Eğer elinizde taze sarı kantaron varsa bu taze bitkiyle de çayınızı hazırlayabilirsiniz.
Sarı kantaron yağını evde yapmak isteyenler de mutlaka olacaktır, onlar için de ev yapımı sarı kantaron yağı tarifini vermiş olalım: Taze ya da kurutulmuş sarı kantaronları, çiçekleri ve saplarıyla birlikte cam bir kavanoza koyun. Bitkinin kavanozun en az yarısına kadar geldiğinden emin olun. Ardından üzerine bulabildiğiniz en doğal zeytinyağını, kavanozun ağzına kadar ekleyin ve kavanozun kapağını sıkıca kapatın. Kavanozu mümkünse günde 2-3 saat güneş gören bir yerde 2 ya da 3 ay bekletin. Her gün kavanozu bir kez güzelce çalkalamayı da unutmayın. 2-3 ay geçtikten sonra sarı kantaron yağınız kırmızımsı bir renge kavuşur, bu yağınızın hazır olduğu anlamına gelir. Temiz bir tülbentle yağı bitkiden ayırarak koyu renkli cam bir şişeye aktarın ve serin bir yerde saklayarak dilediğiniz gibi kullanın. En az 1 yıl boyunca bozulmadan, güvenle kullanabilirsiniz.
Yan etkilerinden haberdar olmadan olmaz: Sarı kantaronun zararları
Sarı kantaron nedir, faydaları nelerdir, nasıl kullanılır öğrendik. Ama onu kullanmaya başlamadan önce bilmemiz gereken çok önemli bir konu daha var: Sarı kantaronun yan etkileri ve zararları.
Faydalarında da gördüğünüz gibi sarı kantaron vücutta ciddi değişikliklere neden olduğundan aşırı dozda kullanılmamalı, günde 1 ya da 2 fincandan fazla çayı içilmemeli ve sarı kantaron yağı fazla kullanılmamalıdır. Aksi takdirde faydaları zarara dönebilir, örneğin hazmı kolaylaştırma etkisi bir anda sindirim sisteminizin bozulmasına ve ishal olmanıza neden olabilir.
Bunların yanı sıra hamilelik ve lohusalık dönemlerindeki kadınların ve tabii ki ciddi bir rahatsızlığı olanların kullanmaları asla tavsiye edilmez.
Sözün kısası, siz olun sarı kantaron da dahil olmak üzere herhangi bir bitkiyi ya da yiyeceği düzenli olarak tüketmeye başlamadan önce mutlaka ilgili doktorunuza danışın, onun önerilerinin dışında hiçbir şey yapmayın. Bir ürünü tedavi amaçlı kullanmak, olağan akışında giden tedavi sürecinize hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar büyük bir zarar verebilir, aman diyelim.
Sarı kantaron tıpkı adı gibi sapsarı pek sevimli çiçekleri olan bir bitkidir. Kendisi, güzelliğinin altında öyle de uyumlu ki dünyanın neredeyse her yerinde yetişebiliyor, Asya’dan Amerika’ya dek dünyanın farklı kıtalarına, farklı iklimlerine uyum sağlayabiliyor.
Halk arasında üzerindeki minik deliklerden dolayı binbirdelik otu olarak da anılan sarı kantaronun özellikle çiçekleri ve kökü önemli bir şifa kaynağı olarak görülüyor. Piyasada en çok kurusu, yağı ve çayı bulunan bu bitki, çok eski zamanlardan beri vücuda sağladığı yararlar nedeniyle pek gözde. Son olarak kendisinin tarlalarda ve yokuşlarda kendiliğinden yetişme özelliği olduğunu da söylemeden geçmeyelim.
Sarı kantaronu kısaca tanıdık ama bu daha bir şey değil, siz asıl sarı kantaron ne işe yarıyor onlara bir bakın bizce. İşte karşınızda sarı kantaronun faydaları:
Antiseptik özellikler gösterdiğinden vücudu mikroplara karşı koruyor.
İltihap önleyici etkiler göstererek vücutta oluşan iltihaplanmaların hızla iyileşmesine destek oluyor.
Hücrelerin daha hızlı yenilenmesini sağladığından yaraların da hızla iyileşmesine yardımcı oluyor.
Egzama, varis gibi cilt rahatsızlıklarında da olumlu etkiler gösterdiği biliniyor.
Çay olarak tüketildiğinde hazmı kolaylaştırıyor, iştah açıcı bir etki gösteriyor.
Aynı şekilde sindirim üzerindeki olumlu etkileri sayesinde gastrit sorunu yaşayanlara da destek oluyor.
En önemli etkilerinden biriniyse kansere karşı gösteriyor ve kanserli hücrelerin büyüyüp çoğalmasını engelliyor.
Vücudumuzdaki birçok hormonun düzenli bir şekilde salgılanmasına destek oluyor, bu sayede özellikle kadınların adet dönemlerinde sıkça başvurdukları arasında yer alıyor.
Adet sancılarını dindirme konusunda etkili olduğu bilinen sarı kantaron, menopoz dönemindeki kadınların da sıkça başvurduğu bitkilerden sayılıyor.
Sarı kantaron aynı zamanda bel ve baş ağrısı gibi sıklıkla yaşanan ağrıların da azalmasında önemli bir rol oynuyor.
Doğal bir antidepresan etkisi göstererek sinirleri yatıştırıyor.
Bu özelliği sayesinde stres kaynaklı uykusuzluğun, kaygı, korku gibi hislerin azalmasını sağlıyor.
Mutluluk hormonlarının salgılanmasını destekleyerek depresyon gibi olumsuz ve ciddi sorunlardan kurtulmaya yardımcı oluyor.
Ciltte oluşan sivilcelerle baş etmeyi de bilen sarı kantaron, sivilcelerden kalan izlerin de geçmesini sağlıyor.
Son olarak, güneş yanığı gibi dönemsel cilt lekelenmelerinde de olumlu etkileri olduğu için sıkça kullanılıyor.
Sarı kantaronun bu kadar faydasını gördükten sonra onu denemek istemeniz oldukça normal. Peki ama sarı kantaron nasıl kullanılır?
Öncelikle piyasada sarı kantaronun yağını ve çayını hazır paketler halinde bulabileceğinizi söyleyerek başlamakta fayda var. Ancak tabii ki seçeceğiniz markaların ve satın alacağınız aktarların güvenilir olduğundan emin olmalısınız.
Bunun dışında dilerseniz yine aktarlardan kurutulmuş sarı kantaron alıp evde kendiniz de çayını yapabilirsiniz. 1 su bardağı sıcak suyun içine yaklaşık 2,5-3 çay kaşığı kadar kurutulmuş sarı kantaron ekleyin ve bu şekilde 10 dakika demleyin. Demlenen çayı süzüp afiyetle tüketebilirsiniz. Eğer elinizde taze sarı kantaron varsa bu taze bitkiyle de çayınızı hazırlayabilirsiniz.
Sarı kantaron yağını evde yapmak isteyenler de mutlaka olacaktır, onlar için de ev yapımı sarı kantaron yağı tarifini vermiş olalım: Taze ya da kurutulmuş sarı kantaronları, çiçekleri ve saplarıyla birlikte cam bir kavanoza koyun. Bitkinin kavanozun en az yarısına kadar geldiğinden emin olun. Ardından üzerine bulabildiğiniz en doğal zeytinyağını, kavanozun ağzına kadar ekleyin ve kavanozun kapağını sıkıca kapatın. Kavanozu mümkünse günde 2-3 saat güneş gören bir yerde 2 ya da 3 ay bekletin. Her gün kavanozu bir kez güzelce çalkalamayı da unutmayın. 2-3 ay geçtikten sonra sarı kantaron yağınız kırmızımsı bir renge kavuşur, bu yağınızın hazır olduğu anlamına gelir. Temiz bir tülbentle yağı bitkiden ayırarak koyu renkli cam bir şişeye aktarın ve serin bir yerde saklayarak dilediğiniz gibi kullanın. En az 1 yıl boyunca bozulmadan, güvenle kullanabilirsiniz.
Yan etkilerinden haberdar olmadan olmaz: Sarı kantaronun zararları
Sarı kantaron nedir, faydaları nelerdir, nasıl kullanılır öğrendik. Ama onu kullanmaya başlamadan önce bilmemiz gereken çok önemli bir konu daha var: Sarı kantaronun yan etkileri ve zararları.
Faydalarında da gördüğünüz gibi sarı kantaron vücutta ciddi değişikliklere neden olduğundan aşırı dozda kullanılmamalı, günde 1 ya da 2 fincandan fazla çayı içilmemeli ve sarı kantaron yağı fazla kullanılmamalıdır. Aksi takdirde faydaları zarara dönebilir, örneğin hazmı kolaylaştırma etkisi bir anda sindirim sisteminizin bozulmasına ve ishal olmanıza neden olabilir.
Bunların yanı sıra hamilelik ve lohusalık dönemlerindeki kadınların ve tabii ki ciddi bir rahatsızlığı olanların kullanmaları asla tavsiye edilmez.
Sözün kısası, siz olun sarı kantaron da dahil olmak üzere herhangi bir bitkiyi ya da yiyeceği düzenli olarak tüketmeye başlamadan önce mutlaka ilgili doktorunuza danışın, onun önerilerinin dışında hiçbir şey yapmayın. Bir ürünü tedavi amaçlı kullanmak, olağan akışında giden tedavi sürecinize hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar büyük bir zarar verebilir, aman diyelim.
Ana vatanı Akdeniz kıyıları ve Avrupa olarak bilinse de aynısefa bitkisi her coğrafyada yetişebilen, turuncu çiçekli bir bitkidir. Alternatif tıpta kullanılan birçok bitki gibi aynısefa; vitamin ve şifa kaynağıdır. Aynısefa; Latince ismi “calendula officinalis” olan aynı zamanda nergis olarak da bilinen bir bitkidir. Bir yıllık olan bu bitkinin özelliği çiçeğidir. Yetişmesi oldukça basittir. Her yıl kolayca aynısefa tohumlarıyla yetişmektedir. Oldukça güzel renklere sahip olan aynısefa bitkisi hem bahçeleri süslemekte hem de sağlığa oldukça faydalı yararlar sunmaktadır.
Gastrointestinal Sorunlara İyi Gelir: Özellikle aynısefa bitkisiyle hazırlanan çaylar sindirim sistemi için oldukça faydalıdır. Aynısefa basitçe prostaglandin E1 (PGE) kontrol ederek hem bağırsak astarlarını hem de mideyi korumaktadır. Ayrıca, aynısefa; gastrit, mide kanseri gibi peptik ülser ile ilişkili olumsuz etkileri mümkün olduğu kadar devre dışı bırakmaya yardımcıdır.
Antibakteriyeldir: Aynısefa bitkisi; bakterilere karşı oldukça etkilidir. Küçük kesiklerde mikropların oluşmasını engellemek için mükemmel bir losyondur. Aynısefa gastrointestinal enfeksiyonlara yol açabilecek bakterilerle mücadele edebilen en aktif bitkilerden biridir. 2009 senesinde yapılan bir araştırmaya göre; aynısefa çocuklarda ishale neden olan bakterileri devre dışı bırakmaya yardımcı olabildiği görülmüştür.
Sindirime Yardımcı Olur: Aynısefa bitkisi;safra kesesine destek olarak tıkanmayı ortadan kaldırmakta, safra kesesindeki zorlukları kolayca rahatlatabilmektedir. Böylece, eliminasyon ve sindirime yardımcı olmasının yanı sıra, doğal bir müshil etkisi görerek vücuda destek olmaktadır.
Kanserler Savaşır: Yapılan sayısız araştırmaya göre; aynısefa tüketiminin sahip olduğu elementler nedeniyle kanserden uzak kalmak için verimli olabileceği ifade edilmiştir. Sahip olduğu özel flavonoidlerin ve antioksidanların varlığı hücrelerin gelişimine etki etmekte diğer yandan da kontrol dışı, düzensiz hücre büyümelerini de engellemektedir.
Cilt Sağlığını Destekler:Aynısefa; antioksidan işlevine sahip olan karotenoidler içermektedir. Böylece sağlıklı bir cilde ulaşmak için oldukça etkili olabilmektedir. Bu özel çay böcek ısırıkları, döküntü, sıyrıklar ve küçük kesikler gibi çok sayıda cilt zorlukları hafifletmek için bez kullanarak dıştan cilde basitçe uygulanarak kullanılabilmektedir. Bu tür bir çay cildi geliştirerek sağlıklı bir görüntü sunmaktadır. Aynı zamanda kırışıklar ve ciltteki çizgileri azaltmaya da oldukça yardımcı olmaktadır.
Adet Dönemine Yardımcıdır: Aynısefa; kadınlara adet dönemlerini düzenlemek için yardımcıdır. Bu süreler boyunca aynısefa çayını tüketmek karın krampları ile ilişkili ağrıları azaltabilmekte ve menopozda ateş basması, baş ağrısının yanı sıra mide bulantısı veya kusmayı azaltabilmektedir.
İltihaplanmalara İyi Gelir: Aynısefa; vücudunuzdaki iltihaplanmanın yarattığı rahatsızlığı ortadan kaldırmaktadır. Bir öksürük veya tıkanıklıktan şikayetiniz varsa aynısefa çayı bunun için harika bir çözümdür. Eğer artrit ve gut nedeniyle bir ağrı yaşıyorsanız yine aynısefa yağından yararlanabilir ve cilde uygulayarak kullanabilirsiniz.
Krampları Sakinleştirir: Aynısefanın birçok kişi tarafından kullanın bir özelliği ise anti spazmodik yeteneğine sahip olmasıdır. Eğer bir sinir sistemi bozukluğundan şikayet ediyorsanız, besin programınıza aynısefa çayını ekleyebilirsiniz.
Hemoroit Ve Mide Ülseri için Faydalıdır: Yavaş iyileşen yaralar ve ülserler için aynısefa bitkisinden yapılan jeller ve topikal olarak uygulanan merhemler oldukça faydalıdır. Yapılan çalışmalara göre; aynısefa yaraların hızlı iyileşmesini sağlamaktadır. Aynısefa aynı zamanda cilt sıkılığı ve hidrasyonu için benzersizdir. Artan kan akışına ve oksijene destek olarak yeni doku büyümesini sağlamaktadır. Bu nedenle, hemoroit ile mücadele edebilmekte ve midede oluşan ülser belirtilerini hafifletmektedir. Sizi bu ağrılardan kurtarmada birebirdir. Muhakkak kullanmalısınız.
Antimikrobiyal Ve Antiviraldir: Bu bitkinin yağı; içerdiği asitler nedeniyle güçlü antimikrobiyal ve antiviral etkilere sahiptir. Bu sebeple, patojenlere karşı etkili olmasının yanı sıra, candida ve antibiyotiklere karşı direnç kazanan bakterilerle mücadele edebilmektedir. Bugün ise birçok üründe antiseptik olarak kullanılmaktadır. İlaç sektöründe de vazgeçilmez bir yere sahiptir.
Ağız Sağlığına Destektir: Aynısefa; güçlü antibakteriyel ve antimikrobiyal özelliklere sahip olması nedeniyle diş macunlarında ve ağız gargaralarında kullanılan popüler bir bitkidir. Bu bitki; diş eti iltihabı, diş boşlukları ve plakların oluşumunu engellemek gibi birçok durumda inflamasyonla mücadele etmektedir. Ayrıca, ağızdaki bakterileri yok etmeye destek olarak sağlık bir ağız ortamı sağlamaktadır. Ağız kokularına karşı da çok etkilidir. Sabah uyandığınızda sizi rahatsız eden o kokulardan kurtulmak istemez miydiniz?
Boğaz Ağrısını Rahatlatır: Aynısefa; çay olarak hazırlandığınızda boğaz yatıştırıcı görev görmesidir. Hatta bademcik iltihabını bile tedavi etmek için kullanılan aynısefa mukus zarlarındaki iltihabı kurutarak rahatlatma sağlamaktadır.
Ateşi Düşürmeye Yardımcıdır: Yüksek ateş her zaman ciddi bir hastalığın habercisi olmaya bilmektedir. Ama ateşin yaşatacakları kötü sonuçlar doğurabilmektedir. Aynısefa ateşi düşürmeye yardımcı olarak vücudun ısısını güvende tutmaktadır.
Karaciğeri Temizler: Aynısefa bitkisi;karaciğeri temizlemek için yardımcı olabilmektedir. Bunun bir sonucu olarak ise, vücudun çeşitli süreçlerde düzgün olarak işlemesi sağlanmaktadır. Sağlıklı bir hayat sürmek için vücuda destek olmaktadır.
Bağışıklık Sistemini Güçlendirir: Aynısefa çiçeğine parlak turuncu rengini veren bileşen havuçta da bulunan beta-karoten bileşenidir. Bu sebeple, aynı temel sağlık yararlarının pek çoğuna ve yüksek oranda A vitaminine sahiptir. Aynısefa bitkisinin çiçeği uçucu yağlar ve şeker olarak bilinen maddeler içermektedir. Böylece bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Aynısefa bitkisinin bu sağlığa olan faydalarından yararlanmak için çayını demlemek en idealidir. Hem sıcak hem de soğuk servis ederek bağışıklık sisteminize destek olabilirsiniz.
AYNISAFA BİTKİSİ
TAVSİYELER
Sinir sistemini düzenler ve uykusuzluk sorununu çözmek için önerilir.
Çayı içildiğinde kanı temizler.
Hipertansiyon ve kalp hastalıklarına iyi gelir.
Nefes darlığı ve ödemlerden kurtulmak için birebirdir.
Vücudu toksinlerden temizler.
Sindirimi kolaylaştırır.
Bu çiçekle yapılan kremler eklem, bel, sırt, boyun ağrılarına iyi gelir.
En baskın özelliğini ise ciltte gösterir. Yaşlılıkla veya güneş sebebiyle meydana gelen lekeleri yok eder.
Sivilce lekelerini iz bırakmadan iyileştirir.
Ciltte müthiş bir nemlendirici etki sağlar.
Çocuklarda oluşan isiliklere iyi gelir.
Ayaklarda oluşan kaşıntılı mantarlarda bulunmaz bir nimettir ayrıca ayak ağrılarını da giderir.
Arpacık ve göz yanmaların da kaynatılmış aynı sefanın suyuyla yıkandığında iyileşme sağlar.
Yaralı bölgeye kan akışını hızlandırarak cildin oksijen almasına yardımcı olur. Bu sebeple cilde yoğun fayda sağlar.
Ağrı kesici olarak kullanılır. Ağrıyan her bölgeye merhemi sürülebilir. Ağrılar hafifler, gerginlik ve sertlikler gider.
İdrar tutukluluğunu giderir. Terletici özelliğe sahiptir.
12 parmak bağırsağı ülserlerinde kullanılabilir.
Kan çıbanı, derideki pigment lekeleri, ihtiyarlık lekeleri için öz suyu deriye sürülür, çok faydalıdır.
Süre gelen egzamaların iyileşmesinde etkin bir bitkidir.
Bebek bezlerinden oluşan isiliklerin lokal tedavisinde etkindir.
Diş etlerine sürüldüğünde dişleri saran reçine plakalarından dolayı oluşan rahatsızlıkları giderir.
Ana vatanı Akdeniz kıyıları ve Avrupa olarak bilinse de aynısefa bitkisi her coğrafyada yetişebilen, turuncu çiçekli bir bitkidir. Alternatif tıpta kullanılan birçok bitki gibi aynısefa; vitamin ve şifa kaynağıdır. Aynısefa; Latince ismi “calendula officinalis” olan aynı zamanda nergis olarak da bilinen bir bitkidir. Bir yıllık olan bu bitkinin özelliği çiçeğidir. Yetişmesi oldukça basittir. Her yıl kolayca aynısefa tohumlarıyla yetişmektedir. Oldukça güzel renklere sahip olan aynısefa bitkisi hem bahçeleri süslemekte hem de sağlığa oldukça faydalı yararlar sunmaktadır.
Gastrointestinal Sorunlara İyi Gelir: Özellikle aynısefa bitkisiyle hazırlanan çaylar sindirim sistemi için oldukça faydalıdır. Aynısefa basitçe prostaglandin E1 (PGE) kontrol ederek hem bağırsak astarlarını hem de mideyi korumaktadır. Ayrıca, aynısefa; gastrit, mide kanseri gibi peptik ülser ile ilişkili olumsuz etkileri mümkün olduğu kadar devre dışı bırakmaya yardımcıdır.
Antibakteriyeldir: Aynısefa bitkisi; bakterilere karşı oldukça etkilidir. Küçük kesiklerde mikropların oluşmasını engellemek için mükemmel bir losyondur. Aynısefa gastrointestinal enfeksiyonlara yol açabilecek bakterilerle mücadele edebilen en aktif bitkilerden biridir. 2009 senesinde yapılan bir araştırmaya göre; aynısefa çocuklarda ishale neden olan bakterileri devre dışı bırakmaya yardımcı olabildiği görülmüştür.
Sindirime Yardımcı Olur: Aynısefa bitkisi;safra kesesine destek olarak tıkanmayı ortadan kaldırmakta, safra kesesindeki zorlukları kolayca rahatlatabilmektedir. Böylece, eliminasyon ve sindirime yardımcı olmasının yanı sıra, doğal bir müshil etkisi görerek vücuda destek olmaktadır.
Kanserler Savaşır: Yapılan sayısız araştırmaya göre; aynısefa tüketiminin sahip olduğu elementler nedeniyle kanserden uzak kalmak için verimli olabileceği ifade edilmiştir. Sahip olduğu özel flavonoidlerin ve antioksidanların varlığı hücrelerin gelişimine etki etmekte diğer yandan da kontrol dışı, düzensiz hücre büyümelerini de engellemektedir.
Cilt Sağlığını Destekler:Aynısefa; antioksidan işlevine sahip olan karotenoidler içermektedir. Böylece sağlıklı bir cilde ulaşmak için oldukça etkili olabilmektedir. Bu özel çay böcek ısırıkları, döküntü, sıyrıklar ve küçük kesikler gibi çok sayıda cilt zorlukları hafifletmek için bez kullanarak dıştan cilde basitçe uygulanarak kullanılabilmektedir. Bu tür bir çay cildi geliştirerek sağlıklı bir görüntü sunmaktadır. Aynı zamanda kırışıklar ve ciltteki çizgileri azaltmaya da oldukça yardımcı olmaktadır.
Adet Dönemine Yardımcıdır: Aynısefa; kadınlara adet dönemlerini düzenlemek için yardımcıdır. Bu süreler boyunca aynısefa çayını tüketmek karın krampları ile ilişkili ağrıları azaltabilmekte ve menopozda ateş basması, baş ağrısının yanı sıra mide bulantısı veya kusmayı azaltabilmektedir.
İltihaplanmalara İyi Gelir: Aynısefa; vücudunuzdaki iltihaplanmanın yarattığı rahatsızlığı ortadan kaldırmaktadır. Bir öksürük veya tıkanıklıktan şikayetiniz varsa aynısefa çayı bunun için harika bir çözümdür. Eğer artrit ve gut nedeniyle bir ağrı yaşıyorsanız yine aynısefa yağından yararlanabilir ve cilde uygulayarak kullanabilirsiniz.
Krampları Sakinleştirir: Aynısefanın birçok kişi tarafından kullanın bir özelliği ise anti spazmodik yeteneğine sahip olmasıdır. Eğer bir sinir sistemi bozukluğundan şikayet ediyorsanız, besin programınıza aynısefa çayını ekleyebilirsiniz.
Hemoroit Ve Mide Ülseri için Faydalıdır: Yavaş iyileşen yaralar ve ülserler için aynısefa bitkisinden yapılan jeller ve topikal olarak uygulanan merhemler oldukça faydalıdır. Yapılan çalışmalara göre; aynısefa yaraların hızlı iyileşmesini sağlamaktadır. Aynısefa aynı zamanda cilt sıkılığı ve hidrasyonu için benzersizdir. Artan kan akışına ve oksijene destek olarak yeni doku büyümesini sağlamaktadır. Bu nedenle, hemoroit ile mücadele edebilmekte ve midede oluşan ülser belirtilerini hafifletmektedir. Sizi bu ağrılardan kurtarmada birebirdir. Muhakkak kullanmalısınız.
Antimikrobiyal Ve Antiviraldir: Bu bitkinin yağı; içerdiği asitler nedeniyle güçlü antimikrobiyal ve antiviral etkilere sahiptir. Bu sebeple, patojenlere karşı etkili olmasının yanı sıra, candida ve antibiyotiklere karşı direnç kazanan bakterilerle mücadele edebilmektedir. Bugün ise birçok üründe antiseptik olarak kullanılmaktadır. İlaç sektöründe de vazgeçilmez bir yere sahiptir.
Ağız Sağlığına Destektir: Aynısefa; güçlü antibakteriyel ve antimikrobiyal özelliklere sahip olması nedeniyle diş macunlarında ve ağız gargaralarında kullanılan popüler bir bitkidir. Bu bitki; diş eti iltihabı, diş boşlukları ve plakların oluşumunu engellemek gibi birçok durumda inflamasyonla mücadele etmektedir. Ayrıca, ağızdaki bakterileri yok etmeye destek olarak sağlık bir ağız ortamı sağlamaktadır. Ağız kokularına karşı da çok etkilidir. Sabah uyandığınızda sizi rahatsız eden o kokulardan kurtulmak istemez miydiniz?
Boğaz Ağrısını Rahatlatır: Aynısefa; çay olarak hazırlandığınızda boğaz yatıştırıcı görev görmesidir. Hatta bademcik iltihabını bile tedavi etmek için kullanılan aynısefa mukus zarlarındaki iltihabı kurutarak rahatlatma sağlamaktadır.
Ateşi Düşürmeye Yardımcıdır: Yüksek ateş her zaman ciddi bir hastalığın habercisi olmaya bilmektedir. Ama ateşin yaşatacakları kötü sonuçlar doğurabilmektedir. Aynısefa ateşi düşürmeye yardımcı olarak vücudun ısısını güvende tutmaktadır.
Karaciğeri Temizler: Aynısefa bitkisi;karaciğeri temizlemek için yardımcı olabilmektedir. Bunun bir sonucu olarak ise, vücudun çeşitli süreçlerde düzgün olarak işlemesi sağlanmaktadır. Sağlıklı bir hayat sürmek için vücuda destek olmaktadır.
Bağışıklık Sistemini Güçlendirir: Aynısefa çiçeğine parlak turuncu rengini veren bileşen havuçta da bulunan beta-karoten bileşenidir. Bu sebeple, aynı temel sağlık yararlarının pek çoğuna ve yüksek oranda A vitaminine sahiptir. Aynısefa bitkisinin çiçeği uçucu yağlar ve şeker olarak bilinen maddeler içermektedir. Böylece bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Aynısefa bitkisinin bu sağlığa olan faydalarından yararlanmak için çayını demlemek en idealidir. Hem sıcak hem de soğuk servis ederek bağışıklık sisteminize destek olabilirsiniz.
AYNISAFA BİTKİSİ
TAVSİYELER
Sinir sistemini düzenler ve uykusuzluk sorununu çözmek için önerilir.
Çayı içildiğinde kanı temizler.
Hipertansiyon ve kalp hastalıklarına iyi gelir.
Nefes darlığı ve ödemlerden kurtulmak için birebirdir.
Vücudu toksinlerden temizler.
Sindirimi kolaylaştırır.
Bu çiçekle yapılan kremler eklem, bel, sırt, boyun ağrılarına iyi gelir.
En baskın özelliğini ise ciltte gösterir. Yaşlılıkla veya güneş sebebiyle meydana gelen lekeleri yok eder.
Sivilce lekelerini iz bırakmadan iyileştirir.
Ciltte müthiş bir nemlendirici etki sağlar.
Çocuklarda oluşan isiliklere iyi gelir.
Ayaklarda oluşan kaşıntılı mantarlarda bulunmaz bir nimettir ayrıca ayak ağrılarını da giderir.
Arpacık ve göz yanmaların da kaynatılmış aynı sefanın suyuyla yıkandığında iyileşme sağlar.
Yaralı bölgeye kan akışını hızlandırarak cildin oksijen almasına yardımcı olur. Bu sebeple cilde yoğun fayda sağlar.
Ağrı kesici olarak kullanılır. Ağrıyan her bölgeye merhemi sürülebilir. Ağrılar hafifler, gerginlik ve sertlikler gider.
İdrar tutukluluğunu giderir. Terletici özelliğe sahiptir.
12 parmak bağırsağı ülserlerinde kullanılabilir.
Kan çıbanı, derideki pigment lekeleri, ihtiyarlık lekeleri için öz suyu deriye sürülür, çok faydalıdır.
Süre gelen egzamaların iyileşmesinde etkin bir bitkidir.
Bebek bezlerinden oluşan isiliklerin lokal tedavisinde etkindir.
Diş etlerine sürüldüğünde dişleri saran reçine plakalarından dolayı oluşan rahatsızlıkları giderir.
Deve dikeni, faydaları ile Orta Çağ’dan bu yana şifalı bitkiler literatüründe kendisine yer bulmuş ve karaciğer rahatsızlıkları gibi önemli alanlarda kullanılmıştır. Eski dönemlerde anne sütünü arttırmak için kullanıldığı bilinen deve dikeni, aslen karaciğere iyi geldiği için bu alanda kullanılmaya başlanmıştır. Safra kesesine de iyi gelen bu bitki, yoğun olarak Akdeniz bölgesinde yetişmektedir. Sulak alanların çevresinde ve yüksek kesimlerde kolayca bulunabilmektedir. Peki, yadsınamayacak şekilde faydaları olduğu bilinen Deve dikeni faydaları nasıl kullanılır? İşte, karaciğere ve safra kesesi hastalıklarında kullanılan bu bitki hakkında faydalı bilgiler
Deve dikeni, güçlü ve çizgili gövdesinin ucundaki iğneli ve mor renkli çiçekleriyle heybetli bir bitkidir. Devedikeni, keskin dikenlerle bezenmiş yeşil kısımlarıyla ilk bakışta diğer kenger türlerini anımsatır. Ama devedikeninin yapraklarının dallanan damarlarındaki beyaz benekler ayırt edicidir. Bu bitkinin diğer adları eryemana dikeni, Kutsal Meryem dikeni ve kutsal dikendir. Tür adı olan marianum Bakire Meryem’i ifade eder. Bir Orta Çağ söylencesine göre Meryem’in sütünden bir damla bitkinin yapraklarına düşmüştür. Süt yapraklara değdiğinde beyaz benekler ortaya çıkmış ve var olmaya devam etmiştir. Orta Çağ’da insanlar bitkinin görüntüsünde tıbbi olarak nasıl kullanılması gerektiğinin ipuçlarının var olduğuna inanırlardı.
EMZİREN ANNELERİN SÜTÜNÜ ARTTIRIYOR
Devedikeni emziren annelerin sütünü arttırmak için kullanılırdı. Bu kullanım bir tarafa, devedikeninin bitkisel tıptaki esas önemi karaciğer sorunları için 2000 yıldan fazla bir süredir kullanılmasından gelir.
KARACİĞER RAHATSIZLIKLARINA İYİ GELİYOR
Deve dikeninin bütün kısımları yenebilir. Romalılar devedikenini sebze olarak yetiştirir, bitkinin özünü balla karıştırıp safra kesesine iyi geldiğine inandıkları bir karışım yaparlardı. 12. yüzyılda devedikeni birçok Avrupa ülkesinde, özellikle Almanya’da, tıbbi alanda kullanılan bir bitki olarak yerini aldı ve karaciğer yetersizliğinden kaynaklandığı düşünülen rahatsızlıklar için kullanıldı. Orta Çağ’da yazılmış birçok bitki kitabı devedikeninden bahseder. Yüzyıllar boyunca devedikeni yaygın bir bitki olmaya devam etti ve sonrasında Amerika’ya götürüldü. Orada da karaciğer, dalak, böbrek rahatsızlıkları ve sarılık hastalığı için kullanıldı. Ama 20. yüzyılın başlarında zamanı geçmiş bir bitki olarak görülmeye başlandı.
1960’lı yıllarda araştırmacılar karaciğeri korumak için devedikeni tohumundan elde edilen kimyasalları kullanma fikrini ortaya atınca devedikenine olan ilgi yeniden alevlendi. Günümüzde devedikeni birçok toksine, örneğin yüksek dozda alındığında karaciğere zarar veren asetaminofen, karşı karaciğeri korumak için kullanılmaktadır. Viral hepatit, kronik karaciğer hastalığı ve siroz için de tavsiye edilir.
TEDAVİ AMAÇLI KULLANILIYOR
Deve dikeni 2000 yıldan uzun bir süredir karaciğer ve safra kesesi rahatsızlıkları, “gözler ve derinin sarıya döndüğü” sarılık tedavisi için kullanılmaktadır. Geçmişteki yazılar araştırmacıları, hepatit, siroz ve toksin ve ilaç kullanımına bağlı karaciğer rahatsızlıklarında devedikeninin etkisini incelemeye itmiştir. Bilim devedikeninde bulunan ve flavonolignan (silymarin olarak da bilinir) diye adlandırılan bileşenlerin karaciğer hücrelerini alkol, asetaminofen (Tylenol) ve çok zehirli evcikkıran mantarına karşı koruduğunu göstermiştir. Aslında silymarinin özel karışımları Avrupa’daki mantar zehirlenmelerine karşı panzehir olarak acil durum odalarında bulunur. Bitkilerin güvenilirliğini ve etkisini test eden Alman E Komisyonu’nun devedikenini toksin ve siroza bağlı karaciğer rahatsızlıkları ve iltihapları için önermesine şaşırmamak gerek. Deve dikeni ve aktif bileşenleri ABD ve dış ülkelerde araştırılmaktadır. Ulusal Kanser Enstitüsü’ne göre silymarin, toksinlerin hücrelere girmesini engelleyerek ve karaciğerdeki toksinleri zararsız hale getiren enzimleri harekete geçirerek karaciğeri korur. Silymarin kemoterapi sırasında karaciğer hücrelerini koruyabilir ve kemoterapide kullanılan bazı ilaçların gücünü arttırabilir.
Devedikeninin koruyucu etkileri karaciğeri de aşabilir. Araştırmacılar bu bitkinin böbreği ilaç ve radyasyon kaynaklanan tahribatlara karşı, deriyi de ultraviyole ışınlara karşı koruduğunu göstermişlerdir. Ancak devedikeninin karaciğer hücrelerini koruduğuna dair yapılan çalışmalara rağmen alkol kaynaklı karaciğer rahatsızlığı ve Hepatit B ve C hastalığı bulunan insanlarda yapılan çalışmalar tam tersi bazı sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
Deve Dikeni
NASIL KULLANILIR?
ÇAY: 1 çay kaşığı ezilmiş devedikeni tohumunu 1 bardak suda 10 dakika demleyin. Süzün. Günde 1-3 bardak için. TENTÜR: Karaciğer için kullanıyorsanız alkol ekstreleri önerilmez. EKSTRE: Karaciğeri korumak için kullanıyorsanız en az % 70 oranında silymarin içeren bir ürün kullanın. Doz genellikle günde 210-420 mg’dır. Araştırmalar deve dikeninin fosfatidilkolinle karıştırıldığında emiliminin hızlandığını göstermiştir
NERELERDE YETİŞİR?
Küçük çaplı bir cins olan Silybum, Avrupa kökenli iki dikenli türü kapsar. Diğer tür İspanya’dan Kuzey Afrika’nın doğusuna kadar uzanan Silybum ebernum’dur. Devedikeni 1,5 metre uzunluğa ulaşabilen tek yıllık ya da iki yıllık bir bitkidir. Bitkinin tabanındaki dikenli ve beyaz benekli yapraklar düz ve lobludur, dişli parçaların sonunda sağlam bir diken bulunur. Yaprakların boyu 20 cm’ye genişliği 10 cm’e ulaşır ve genellikle mızrak şeklindedir. Sap yaprakları sarı-beyaz dikenleriyle daha küçüktür. Çiçeklerle dolu çiçek başı ana sapın tepesinde durur. Parlak, koyu ve 0,5 cm’lik tohumlar kullanılır.
Kuru toprakta yetişen ve yol kenarlarında, Akdeniz bölgesinin ve Güneybatı Avrupa’nın boş arazi ve tarlalarında bulunan devedikeni Roma İmparatorluğu döneminden bu yana yetiştirilmektedir.
Avrupa’nın büyük kısmında yerlileştirilmiştir. Kuzey Amerika ve Güney Amerika’nın ılıman bölgelerine götürülen devedikeni, özellikle Kaliforniya’nın iklimi Akdeniz iklimine benzeyen bölgelerinde fazlasıyla yetiştirilir. Ayrıca Kuzey Amerika’nın farklı bölgelerinde dağınık olarak bulunur. Bahçenizde devedikeni yetiştirmeniz komşularınızda sizin akıl sağlığınıza dair soru işaretleri yaratabilir. Bitki tohumla çoğalır. İyi drene edildiği sürece toprağın kuru ya da verimsiz olmasının bir önemi yoktur. Güneşi sever. Devedikeni İngiliz bahçelerinde sebze olarak yetiştirilirdi ve dikeni ayıklanan genç yapraklar ilkbaharın başında yenirdir. Genç sapların kabuğu soyulup kuşkonmaz otu gibi yenirdi. Saka kuşlarının çok sevdiği tohumlar kuş yemlerinde kullanılmıştır. Tohumlar ve özellikle tohumlardan yapılan ekstre bitkisel tıpta kullanılır. Karaciğer rahatsızlıkları için kullanımı 1. yüzyıla kadar uzanır.
Ticari değeri olan bir ürün olan devedikeni farklı zamanlarda ve yükseklikte çiçeklenebildiğinden hasat zamanını belirlemede sorun yaşanabilir. Bitki tamamen olgunlaştığında tohumlar buğday biçerdöveriyle hasat edilir. Biçerdöver hasat zamanı kuru olan tohumları ağızdan ayırır, tohumlar alıcıya gönderilene kadar ambarlarda bekletilir.
Deve dikeni, faydaları ile Orta Çağ’dan bu yana şifalı bitkiler literatüründe kendisine yer bulmuş ve karaciğer rahatsızlıkları gibi önemli alanlarda kullanılmıştır. Eski dönemlerde anne sütünü arttırmak için kullanıldığı bilinen deve dikeni, aslen karaciğere iyi geldiği için bu alanda kullanılmaya başlanmıştır. Safra kesesine de iyi gelen bu bitki, yoğun olarak Akdeniz bölgesinde yetişmektedir. Sulak alanların çevresinde ve yüksek kesimlerde kolayca bulunabilmektedir. Peki, yadsınamayacak şekilde faydaları olduğu bilinen Deve dikeni faydaları nasıl kullanılır? İşte, karaciğere ve safra kesesi hastalıklarında kullanılan bu bitki hakkında faydalı bilgiler
Deve dikeni, güçlü ve çizgili gövdesinin ucundaki iğneli ve mor renkli çiçekleriyle heybetli bir bitkidir. Devedikeni, keskin dikenlerle bezenmiş yeşil kısımlarıyla ilk bakışta diğer kenger türlerini anımsatır. Ama devedikeninin yapraklarının dallanan damarlarındaki beyaz benekler ayırt edicidir. Bu bitkinin diğer adları eryemana dikeni, Kutsal Meryem dikeni ve kutsal dikendir. Tür adı olan marianum Bakire Meryem’i ifade eder. Bir Orta Çağ söylencesine göre Meryem’in sütünden bir damla bitkinin yapraklarına düşmüştür. Süt yapraklara değdiğinde beyaz benekler ortaya çıkmış ve var olmaya devam etmiştir. Orta Çağ’da insanlar bitkinin görüntüsünde tıbbi olarak nasıl kullanılması gerektiğinin ipuçlarının var olduğuna inanırlardı.
EMZİREN ANNELERİN SÜTÜNÜ ARTTIRIYOR
Devedikeni emziren annelerin sütünü arttırmak için kullanılırdı. Bu kullanım bir tarafa, devedikeninin bitkisel tıptaki esas önemi karaciğer sorunları için 2000 yıldan fazla bir süredir kullanılmasından gelir.
KARACİĞER RAHATSIZLIKLARINA İYİ GELİYOR
Deve dikeninin bütün kısımları yenebilir. Romalılar devedikenini sebze olarak yetiştirir, bitkinin özünü balla karıştırıp safra kesesine iyi geldiğine inandıkları bir karışım yaparlardı. 12. yüzyılda devedikeni birçok Avrupa ülkesinde, özellikle Almanya’da, tıbbi alanda kullanılan bir bitki olarak yerini aldı ve karaciğer yetersizliğinden kaynaklandığı düşünülen rahatsızlıklar için kullanıldı. Orta Çağ’da yazılmış birçok bitki kitabı devedikeninden bahseder. Yüzyıllar boyunca devedikeni yaygın bir bitki olmaya devam etti ve sonrasında Amerika’ya götürüldü. Orada da karaciğer, dalak, böbrek rahatsızlıkları ve sarılık hastalığı için kullanıldı. Ama 20. yüzyılın başlarında zamanı geçmiş bir bitki olarak görülmeye başlandı.
1960’lı yıllarda araştırmacılar karaciğeri korumak için devedikeni tohumundan elde edilen kimyasalları kullanma fikrini ortaya atınca devedikenine olan ilgi yeniden alevlendi. Günümüzde devedikeni birçok toksine, örneğin yüksek dozda alındığında karaciğere zarar veren asetaminofen, karşı karaciğeri korumak için kullanılmaktadır. Viral hepatit, kronik karaciğer hastalığı ve siroz için de tavsiye edilir.
TEDAVİ AMAÇLI KULLANILIYOR
Deve dikeni 2000 yıldan uzun bir süredir karaciğer ve safra kesesi rahatsızlıkları, “gözler ve derinin sarıya döndüğü” sarılık tedavisi için kullanılmaktadır. Geçmişteki yazılar araştırmacıları, hepatit, siroz ve toksin ve ilaç kullanımına bağlı karaciğer rahatsızlıklarında devedikeninin etkisini incelemeye itmiştir. Bilim devedikeninde bulunan ve flavonolignan (silymarin olarak da bilinir) diye adlandırılan bileşenlerin karaciğer hücrelerini alkol, asetaminofen (Tylenol) ve çok zehirli evcikkıran mantarına karşı koruduğunu göstermiştir. Aslında silymarinin özel karışımları Avrupa’daki mantar zehirlenmelerine karşı panzehir olarak acil durum odalarında bulunur. Bitkilerin güvenilirliğini ve etkisini test eden Alman E Komisyonu’nun devedikenini toksin ve siroza bağlı karaciğer rahatsızlıkları ve iltihapları için önermesine şaşırmamak gerek. Deve dikeni ve aktif bileşenleri ABD ve dış ülkelerde araştırılmaktadır. Ulusal Kanser Enstitüsü’ne göre silymarin, toksinlerin hücrelere girmesini engelleyerek ve karaciğerdeki toksinleri zararsız hale getiren enzimleri harekete geçirerek karaciğeri korur. Silymarin kemoterapi sırasında karaciğer hücrelerini koruyabilir ve kemoterapide kullanılan bazı ilaçların gücünü arttırabilir.
Devedikeninin koruyucu etkileri karaciğeri de aşabilir. Araştırmacılar bu bitkinin böbreği ilaç ve radyasyon kaynaklanan tahribatlara karşı, deriyi de ultraviyole ışınlara karşı koruduğunu göstermişlerdir. Ancak devedikeninin karaciğer hücrelerini koruduğuna dair yapılan çalışmalara rağmen alkol kaynaklı karaciğer rahatsızlığı ve Hepatit B ve C hastalığı bulunan insanlarda yapılan çalışmalar tam tersi bazı sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
Deve Dikeni
NASIL KULLANILIR?
ÇAY: 1 çay kaşığı ezilmiş devedikeni tohumunu 1 bardak suda 10 dakika demleyin. Süzün. Günde 1-3 bardak için. TENTÜR: Karaciğer için kullanıyorsanız alkol ekstreleri önerilmez. EKSTRE: Karaciğeri korumak için kullanıyorsanız en az % 70 oranında silymarin içeren bir ürün kullanın. Doz genellikle günde 210-420 mg’dır. Araştırmalar deve dikeninin fosfatidilkolinle karıştırıldığında emiliminin hızlandığını göstermiştir
NERELERDE YETİŞİR?
Küçük çaplı bir cins olan Silybum, Avrupa kökenli iki dikenli türü kapsar. Diğer tür İspanya’dan Kuzey Afrika’nın doğusuna kadar uzanan Silybum ebernum’dur. Devedikeni 1,5 metre uzunluğa ulaşabilen tek yıllık ya da iki yıllık bir bitkidir. Bitkinin tabanındaki dikenli ve beyaz benekli yapraklar düz ve lobludur, dişli parçaların sonunda sağlam bir diken bulunur. Yaprakların boyu 20 cm’ye genişliği 10 cm’e ulaşır ve genellikle mızrak şeklindedir. Sap yaprakları sarı-beyaz dikenleriyle daha küçüktür. Çiçeklerle dolu çiçek başı ana sapın tepesinde durur. Parlak, koyu ve 0,5 cm’lik tohumlar kullanılır.
Kuru toprakta yetişen ve yol kenarlarında, Akdeniz bölgesinin ve Güneybatı Avrupa’nın boş arazi ve tarlalarında bulunan devedikeni Roma İmparatorluğu döneminden bu yana yetiştirilmektedir.
Avrupa’nın büyük kısmında yerlileştirilmiştir. Kuzey Amerika ve Güney Amerika’nın ılıman bölgelerine götürülen devedikeni, özellikle Kaliforniya’nın iklimi Akdeniz iklimine benzeyen bölgelerinde fazlasıyla yetiştirilir. Ayrıca Kuzey Amerika’nın farklı bölgelerinde dağınık olarak bulunur. Bahçenizde devedikeni yetiştirmeniz komşularınızda sizin akıl sağlığınıza dair soru işaretleri yaratabilir. Bitki tohumla çoğalır. İyi drene edildiği sürece toprağın kuru ya da verimsiz olmasının bir önemi yoktur. Güneşi sever. Devedikeni İngiliz bahçelerinde sebze olarak yetiştirilirdi ve dikeni ayıklanan genç yapraklar ilkbaharın başında yenirdir. Genç sapların kabuğu soyulup kuşkonmaz otu gibi yenirdi. Saka kuşlarının çok sevdiği tohumlar kuş yemlerinde kullanılmıştır. Tohumlar ve özellikle tohumlardan yapılan ekstre bitkisel tıpta kullanılır. Karaciğer rahatsızlıkları için kullanımı 1. yüzyıla kadar uzanır.
Ticari değeri olan bir ürün olan devedikeni farklı zamanlarda ve yükseklikte çiçeklenebildiğinden hasat zamanını belirlemede sorun yaşanabilir. Bitki tamamen olgunlaştığında tohumlar buğday biçerdöveriyle hasat edilir. Biçerdöver hasat zamanı kuru olan tohumları ağızdan ayırır, tohumlar alıcıya gönderilene kadar ambarlarda bekletilir.
Yaprak, tohum, meyve, kabuk ve kökler… Bitkiler dünyasının keşfedilen bu zenginlikleri, kullanıldığı günden beri mutfaklarımızın vazgeçilmezi oldular. Lezzet, tat, aromanın yanı sıra şifa da dağıttılar. İşte yemekleri lezzet şölenine dönüştüren baharat dünyasında kısa bir gezi. Yemeklere farklı lezzet ve tat katan baharatlar eski çağlardan beri kullanılıyor. Baharat kelimesi, Arapça‘dan dilimize geçmiş çoğul bir kelime. Eskiden Doğu ülkelerinden tüm dünyaya dağılan baharat bu uzun yolculuğa ancak kurutularak dayanabiliyordu. Bu nedenle taze olarak kullanılan bitkilerden çok, bu bitkilerin kurutulmuş hallerine baharat diyoruz. Bitkilerin yaprak, kök, tohum, meyve, gövde ve kabukları baharat olarak kullanılıyor. Örneğin tarçın, Uzakdoğu‘da yetişen bir ağacın kabuğu; anason, kimyon, karabiber, kırmızı biber, kişniş, kakule, vanilya, sumak, yenibahar ait oldukları bitkilerin kurutulup öğütülmüş meyveleri; haşhaş, çörek otu, hardal, susam ve küçük hintcevizi tohumlarıdır. Karanfil, tropik bir ağacın çiçek tomurcukları; safran, çiğdem çiçeği türlerinden birinin dişi organlarının tepeciklerinin kurutulmuşu; zencefil ve zerdeçal, aynı adlı bitkilerin köksaplarıdır. Baharatın iştah açıcı, damak zevkini artırıcı etkilerinden başka yiyeceklerin korunmasında da etkili olduğunu biliyoruz. Örneğin eski çağlarda çabuk bozulan et ve balık gibi ürünler tuzlanıp baharata bulanarak saklanıyordu. Bol baharat kullanılarak yoğrulan çiğ etin güneşte kurutulmasıyla elde edilen sucuk ve pastırma baharatın etkisini gösteren iki önemli örnek.
Baharat Alırken ve Kullanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Adaçayı, dereotu, kereviz, nane, maydanoz gibi bitkileri genellikle taze olarak kullanırız. Bu nedenle gözle kontrol etmek yeterli. Yaprakları solmamış, yeşil rengini kaybetmemiş olması gerekir. Ancak karabiber, kırmızı toz biber ve benzerlerinde sahtecilik yapılmaktadır. Bunun da çaresi var elbette. Bir parça baharatı avuç içine alıp önce koklayın. Koku azalmışsa, baharat etkisini yitirmiş demektir. Bu ürünleri ambalajında alacağınız zaman mutlaka raf ömrüne dikkat edin. Kullanım süresi geçtiğinde baharatın rengi, tadı ve aroması değişir. Lezzet, koku ve tadını korumak için de kuru, serin bir yerde, ışıktan uzak, hava geçirmeyen cam bir kavanozda saklayabilirsiniz. Kullandıktan sonra kavanozun kapağını kapatmayı unutmayın!
Eski çağlardan beri alternatif tıbbın ana maddesi olan baharat, günümüzde de pek çok hastalığa çare olabiliyor. Ancak her bitkinin kendine özgü etkisi olduğu unutulmamalı, bu tür bir tedavi uygulanacaksa kesinlikle bir uzman denetiminde olmalı. Zira tedavide kullanılacak oranlar gerçekten çok önemli. Ufak bir hata, çare bulmak isterken farklı bir rahatsızlığa davetiye çıkarabilir.
Baharat konusunda önemli unsurlardan biri de yemeklere ne zaman ilave edilmeleri gerektiği. Bitkinin toprak üstü kısmından elde edilen baharat, kısık ateşte daha çabuk etki gösterdiğinden bu tür baharatı pişme süresinin sonunda kullanın. Örneğin taze nane, fesleğen gibi narin yapraklı otları salata ve yemeklere servis aşamasında ekleyin. Defne gibi yaprak olanlar ise uzun süreli pişirmeye ve turşularda kullanmaya uygundur.
Kuru halde kullanılan ve taneli yapıya sahip olan beyaz, yeşil, kırmızı ve karabiber aynı ağacın meyvesidir. Ham hali yeşildir. Olgunlaşmaya başladığında beyaz biber adını alır ve boyu daha küçüktür, rengi fildişini andırır. Karabiber kadar aromatik ve acımtırak değildir. Toz halinde kullanılırsa sosların rengini bozmaz ve çok hoş lezzet verir.
2. Zencefil
Sıcak bölgelerde yetişen, köklü bir bitkidir. Itırlı kök saplarının kurutularak toz haline getirilmesiyle baharat elde edilir. Beyaz ve esmer olarak 2 çeşittir. Çorba, sosis, kuru fasulye, patates, dolmalar, ızgara etler, pilavlar, pasta, meyve salataları ve keklerde kullanılır. Köri adı verilen baharat karışımında bulunur ve afrodizyak özelliği taşır.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek için ana yemeklerin yanında ikram edebileceğiniz zencefil turşusu tarifine göz atabilirsiniz.
3.Yenibahar
Amerika’nın sıcak bölgelerinde yetişen bir bitkinin küçük meyvesidir. Tohum halindeyken kurutularak dövülür. Dolma, köfte, iç pilav ve bazı keklerde kullanılır. Köri adlı karışımında da yer alır.
4. Kekik
Akdeniz bölgesinde yetişir. 100’den fazla türü olan kekiğin ülkemizde yaklaşık 40 çeşidi vardır. Dallar çiçek açtığı zaman toplanıp küçük demetler halinde kurutulur. Şifalı bir bitki olup kendine has kokusu hemen fark edilir. Izgara etler, marinatlar; rosto ve kebaplar, köfteler, salatalar, domatesli soslar, sulu et, balık ve tavuk yemeklerinde kullanılır. Tavuk ve et yemeklerinde kullanabileceğiniz ev yapımı kekikli zeytinyağına sitemizden ulaşabilirsiniz.
5.Tarhun
Doğu Avrupa ülkelerinde yetişen ıtırlı bir bitkidir. Yaprağı çok baharatlıdır. Salçalı et yemekleri, salça, sos, yumurta ve salatalarda kullanılır. Mayonez tarhun karıştırılarak hazırlanan sirkeyle yapıldığında kendine has bir lezzet ve koku taşır. Sote etler, sirke yapımı, tavuk yahnilerinde kullanılan tarhun, ülkemizde bol bulunur. fiifalı bir bitkidir. Tarhunla hazırlanan sirkenin yapımı: 2 avuç dolusu tarhunu iyice yıkadıktan sonra bir şişeye alın. Üzerine yarım litre sirke boşaltın ve 2-3 ay bekletin. Sirkeyi süzüp başka bir şişeye doldurup gerektikçe kullanın.
6. Fesleğen
Fesleğen, küçük yapraklı, güzel ve keskin kokulu bir bitkidir. Türk mutfağında az, İtalyan mutfağında ise sıkça ve bol kullanılır. Avrupa ülkelerinde domates salçası, soslar, köfte, çorba ve salatalarda tercih edilir. Tüm et yemeklerinde, salata ve sebze yemeklerinde kekiğin yerine de kullanılabilir. Güçlü kokusu sarımsağı tamamlar ve sirkeye çeşni katar
7. Karabiber
Asya, Hindistan ve Endonezya’da yetişir. Kuru ve siyah tanelerinin baharlı ve acı bir tadı vardır. Hemen hemen tüm yemeklerde genellikle toz, bazen de tane halinde kullanılır. İştah açıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı özelliği vardır. Turşularda da tane olarak kullanılır.
8. Kişniş
Yaprakları maydanozu andıran ve kuru meyvesi baharat olarak kullanılan bir bitkidir. Minik turuncu renkli tohumlar kurutulur. fiurup, likör, komposto, şekerleme ve her tür soğanlı yemeklerde, şarküteri ürünlerinde kullanılır. Kişnişte bulunan yağ ise sabun, parfüm ve kolonya üretiminde kullanılır.
9. Karanfil
Batı Hint Adaları, Brezilya ve Sri Lanka’da yetişen karanfil ağacı çiçeğinin tomurcuklarıdır. Tozu ve sap üzerindeki doğal haliyle kullanılır. Keskin, kuvvetli ve hoş bir tadı vardır. Komposto, tatlı, kek, şerbet ve dondurmalarda toz ya da diş şeklinde kullanılır. Bazı et yemeklerine de çeşni olarak eklenir. Şifalı bir baharattır
9. Köri
Birkaç baharatın karışımından elde edilir. Özellikle Asya’da, en çok da Hindistan’da kullanılır. Köri kişniş, kimyon, zerdeçal, rezene, acı kırmızıbiber, karabiber, kakule, tarçın, karanfil, yenibahar, zencefil, kereviz tohumu, çemen, hint cevizi, kuru nane, hardal tohumu, haşhaş tohumu, susam ve safran karışımından oluşur.
10. Kakule
Zencefil familyasından gelen kakule, tropik ve İskandinav ülkelerinin mutfaklarında çok kullanılır. Arap ülkelerinde kahvelere katılır. Safran ve vanilyadan sonra en pahalı baharatlardan biridir. Beyni, solunum yollarını ve sindirim sistemini rahatlatıcı etkisi vardır. Afrodizyak etkisiyle de bilinir.
11. Anason
Kokulu, ince yapraklı, narin dallı bir bitkidir. Daha çok eczacılıkta ve içki yapımında kullanılır. Bisküvilere çok hoş bir aroma katar. Karın ağrısı, hazımsızlık, mide ve bağırsak gazlarını gidermede etkilidir. Ayrıca bebeklerin diş çıkarmalarını da kolaylaştırır.
Siz de birbirinden taze ürünleri almak ve incelemek için sitemizi ziyaret edebilir. Ya da Avcılar/ Parsellerde olan dükkanımıza bir çay içmeye gelebilirsiniz.
Baharat Çeşitleri ve Özellikleri
Yaprak, tohum, meyve, kabuk ve kökler… Bitkiler dünyasının keşfedilen bu zenginlikleri, kullanıldığı günden beri mutfaklarımızın vazgeçilmezi oldular. Lezzet, tat, aromanın yanı sıra şifa da dağıttılar. İşte yemekleri lezzet şölenine dönüştüren baharat dünyasında kısa bir gezi. Yemeklere farklı lezzet ve tat katan baharatlar eski çağlardan beri kullanılıyor. Baharat kelimesi, Arapça‘dan dilimize geçmiş çoğul bir kelime. Eskiden Doğu ülkelerinden tüm dünyaya dağılan baharat bu uzun yolculuğa ancak kurutularak dayanabiliyordu. Bu nedenle taze olarak kullanılan bitkilerden çok, bu bitkilerin kurutulmuş hallerine baharat diyoruz. Bitkilerin yaprak, kök, tohum, meyve, gövde ve kabukları baharat olarak kullanılıyor. Örneğin tarçın, Uzakdoğu‘da yetişen bir ağacın kabuğu; anason, kimyon, karabiber, kırmızı biber, kişniş, kakule, vanilya, sumak, yenibahar ait oldukları bitkilerin kurutulup öğütülmüş meyveleri; haşhaş, çörek otu, hardal, susam ve küçük hintcevizi tohumlarıdır. Karanfil, tropik bir ağacın çiçek tomurcukları; safran, çiğdem çiçeği türlerinden birinin dişi organlarının tepeciklerinin kurutulmuşu; zencefil ve zerdeçal, aynı adlı bitkilerin köksaplarıdır. Baharatın iştah açıcı, damak zevkini artırıcı etkilerinden başka yiyeceklerin korunmasında da etkili olduğunu biliyoruz. Örneğin eski çağlarda çabuk bozulan et ve balık gibi ürünler tuzlanıp baharata bulanarak saklanıyordu. Bol baharat kullanılarak yoğrulan çiğ etin güneşte kurutulmasıyla elde edilen sucuk ve pastırma baharatın etkisini gösteren iki önemli örnek.
Baharat Alırken ve Kullanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Adaçayı, dereotu, kereviz, nane, maydanoz gibi bitkileri genellikle taze olarak kullanırız. Bu nedenle gözle kontrol etmek yeterli. Yaprakları solmamış, yeşil rengini kaybetmemiş olması gerekir. Ancak karabiber, kırmızı toz biber ve benzerlerinde sahtecilik yapılmaktadır. Bunun da çaresi var elbette. Bir parça baharatı avuç içine alıp önce koklayın. Koku azalmışsa, baharat etkisini yitirmiş demektir. Bu ürünleri ambalajında alacağınız zaman mutlaka raf ömrüne dikkat edin. Kullanım süresi geçtiğinde baharatın rengi, tadı ve aroması değişir. Lezzet, koku ve tadını korumak için de kuru, serin bir yerde, ışıktan uzak, hava geçirmeyen cam bir kavanozda saklayabilirsiniz. Kullandıktan sonra kavanozun kapağını kapatmayı unutmayın!
Eski çağlardan beri alternatif tıbbın ana maddesi olan baharat, günümüzde de pek çok hastalığa çare olabiliyor. Ancak her bitkinin kendine özgü etkisi olduğu unutulmamalı, bu tür bir tedavi uygulanacaksa kesinlikle bir uzman denetiminde olmalı. Zira tedavide kullanılacak oranlar gerçekten çok önemli. Ufak bir hata, çare bulmak isterken farklı bir rahatsızlığa davetiye çıkarabilir.
Baharat konusunda önemli unsurlardan biri de yemeklere ne zaman ilave edilmeleri gerektiği. Bitkinin toprak üstü kısmından elde edilen baharat, kısık ateşte daha çabuk etki gösterdiğinden bu tür baharatı pişme süresinin sonunda kullanın. Örneğin taze nane, fesleğen gibi narin yapraklı otları salata ve yemeklere servis aşamasında ekleyin. Defne gibi yaprak olanlar ise uzun süreli pişirmeye ve turşularda kullanmaya uygundur.
Kuru halde kullanılan ve taneli yapıya sahip olan beyaz, yeşil, kırmızı ve karabiber aynı ağacın meyvesidir. Ham hali yeşildir. Olgunlaşmaya başladığında beyaz biber adını alır ve boyu daha küçüktür, rengi fildişini andırır. Karabiber kadar aromatik ve acımtırak değildir. Toz halinde kullanılırsa sosların rengini bozmaz ve çok hoş lezzet verir.
2. Zencefil
Sıcak bölgelerde yetişen, köklü bir bitkidir. Itırlı kök saplarının kurutularak toz haline getirilmesiyle baharat elde edilir. Beyaz ve esmer olarak 2 çeşittir. Çorba, sosis, kuru fasulye, patates, dolmalar, ızgara etler, pilavlar, pasta, meyve salataları ve keklerde kullanılır. Köri adı verilen baharat karışımında bulunur ve afrodizyak özelliği taşır.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek için ana yemeklerin yanında ikram edebileceğiniz zencefil turşusu tarifine göz atabilirsiniz.
3.Yenibahar
Amerika’nın sıcak bölgelerinde yetişen bir bitkinin küçük meyvesidir. Tohum halindeyken kurutularak dövülür. Dolma, köfte, iç pilav ve bazı keklerde kullanılır. Köri adlı karışımında da yer alır.
4. Kekik
Akdeniz bölgesinde yetişir. 100’den fazla türü olan kekiğin ülkemizde yaklaşık 40 çeşidi vardır. Dallar çiçek açtığı zaman toplanıp küçük demetler halinde kurutulur. Şifalı bir bitki olup kendine has kokusu hemen fark edilir. Izgara etler, marinatlar; rosto ve kebaplar, köfteler, salatalar, domatesli soslar, sulu et, balık ve tavuk yemeklerinde kullanılır. Tavuk ve et yemeklerinde kullanabileceğiniz ev yapımı kekikli zeytinyağına sitemizden ulaşabilirsiniz.
5.Tarhun
Doğu Avrupa ülkelerinde yetişen ıtırlı bir bitkidir. Yaprağı çok baharatlıdır. Salçalı et yemekleri, salça, sos, yumurta ve salatalarda kullanılır. Mayonez tarhun karıştırılarak hazırlanan sirkeyle yapıldığında kendine has bir lezzet ve koku taşır. Sote etler, sirke yapımı, tavuk yahnilerinde kullanılan tarhun, ülkemizde bol bulunur. fiifalı bir bitkidir. Tarhunla hazırlanan sirkenin yapımı: 2 avuç dolusu tarhunu iyice yıkadıktan sonra bir şişeye alın. Üzerine yarım litre sirke boşaltın ve 2-3 ay bekletin. Sirkeyi süzüp başka bir şişeye doldurup gerektikçe kullanın.
6. Fesleğen
Fesleğen, küçük yapraklı, güzel ve keskin kokulu bir bitkidir. Türk mutfağında az, İtalyan mutfağında ise sıkça ve bol kullanılır. Avrupa ülkelerinde domates salçası, soslar, köfte, çorba ve salatalarda tercih edilir. Tüm et yemeklerinde, salata ve sebze yemeklerinde kekiğin yerine de kullanılabilir. Güçlü kokusu sarımsağı tamamlar ve sirkeye çeşni katar
7. Karabiber
Asya, Hindistan ve Endonezya’da yetişir. Kuru ve siyah tanelerinin baharlı ve acı bir tadı vardır. Hemen hemen tüm yemeklerde genellikle toz, bazen de tane halinde kullanılır. İştah açıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı özelliği vardır. Turşularda da tane olarak kullanılır.
8. Kişniş
Yaprakları maydanozu andıran ve kuru meyvesi baharat olarak kullanılan bir bitkidir. Minik turuncu renkli tohumlar kurutulur. fiurup, likör, komposto, şekerleme ve her tür soğanlı yemeklerde, şarküteri ürünlerinde kullanılır. Kişnişte bulunan yağ ise sabun, parfüm ve kolonya üretiminde kullanılır.
9. Karanfil
Batı Hint Adaları, Brezilya ve Sri Lanka’da yetişen karanfil ağacı çiçeğinin tomurcuklarıdır. Tozu ve sap üzerindeki doğal haliyle kullanılır. Keskin, kuvvetli ve hoş bir tadı vardır. Komposto, tatlı, kek, şerbet ve dondurmalarda toz ya da diş şeklinde kullanılır. Bazı et yemeklerine de çeşni olarak eklenir. Şifalı bir baharattır
9. Köri
Birkaç baharatın karışımından elde edilir. Özellikle Asya’da, en çok da Hindistan’da kullanılır. Köri kişniş, kimyon, zerdeçal, rezene, acı kırmızıbiber, karabiber, kakule, tarçın, karanfil, yenibahar, zencefil, kereviz tohumu, çemen, hint cevizi, kuru nane, hardal tohumu, haşhaş tohumu, susam ve safran karışımından oluşur.
10. Kakule
Zencefil familyasından gelen kakule, tropik ve İskandinav ülkelerinin mutfaklarında çok kullanılır. Arap ülkelerinde kahvelere katılır. Safran ve vanilyadan sonra en pahalı baharatlardan biridir. Beyni, solunum yollarını ve sindirim sistemini rahatlatıcı etkisi vardır. Afrodizyak etkisiyle de bilinir.
11. Anason
Kokulu, ince yapraklı, narin dallı bir bitkidir. Daha çok eczacılıkta ve içki yapımında kullanılır. Bisküvilere çok hoş bir aroma katar. Karın ağrısı, hazımsızlık, mide ve bağırsak gazlarını gidermede etkilidir. Ayrıca bebeklerin diş çıkarmalarını da kolaylaştırır.
Siz de birbirinden taze ürünleri almak ve incelemek için sitemizi ziyaret edebilir. Ya da Avcılar/ Parsellerde olan dükkanımıza bir çay içmeye gelebilirsiniz.